Kuru fasulye sıcak suyla mı ıslanır soğuk suyla mı? – Bir edebiyat sofrasında düşünmek
Kelimelerin dünyasında bazen bir soru, mutfağın sınırlarını aşar; bir yemeğin tarifi, bir metnin anlam katmanlarına dönüşür. “Kuru fasulye sıcak suyla mı ıslanır soğuk suyla mı?” sorusu da böyledir. İlk bakışta gündelik bir merak gibi görünür; oysa edebiyatın içinden bakıldığında bu soru, zamanın, sabrın ve dönüşümün alegorisine dönüşür. Çünkü her fasulye tanesi, insanın içsel pişme sürecine benzeyen bir sabır pratiğini temsil eder.
Suyun sıcaklığı: Sabır ve dönüşüm metaforu
Edebiyatta su, çoğu zaman arınmayı, yeniden doğuşu ya da yumuşamayı simgeler. Kuru fasulyeyi suya yatırmak, insanın içindeki katılıkların çözülmesine benzer. Sıcak su, hızlı dönüşümün, anlık tutkuların, aceleyle pişmek isteyen ruhların sembolüdür. Soğuk su ise yavaşça nüfuz eder; beklemeyi, olgunlaşmayı, sürecin doğallığını öğretir.
Bir Dostoyevski karakteri düşünelim: belki Raskolnikov, kendini bir anda arındırmak isterdi; sıcak suya atlayıp hemen çözülmeyi denerdi. Oysa Tolstoy’un Levin’i gibi bir karakter, toprağı eşeler, sabırla beklerdi; onun yolu soğuk sudur — yavaş ama derindir. İşte bu yüzden, fasulyenin suyu, karakterin iç sesi kadar önemlidir: hangisiyle temas ettiğin, nasıl bir insan olduğunun da göstergesidir.
Soğuk su: Zamana yayılan bir anlatının sesi
Soğuk suyla ıslanan kuru fasulye, bir gece boyunca kabarır, sessizce genişler. Bu, roman sanatının zamanla kurduğu ilişkiyi anımsatır. Sabahleyin kabaran taneler, uzun bir anlatının karakterleri gibidir: yavaş yavaş biçim alır, kendi içlerinde bir hikâye biriktirirler. Soğuk su, bu hikâyenin sabırla örülmüş zamansallığıdır.
Virginia Woolf’un “Mrs Dalloway”inde bir günün içine sığdırılan içsel monologlar, zamanın yavaşlığını, detayların kıymetini anlatır. Tıpkı soğuk suyun, fasulyenin hücrelerine sessizce nüfuz etmesi gibi. Sıcak suyla ıslanmış fasulye, Woolf’un değil; belki Kafka’nın acele eden, kaygılı karakterlerinin tercihidir — bir an önce çözülmek, bir an önce pişmek isterler. Fakat edebiyat bize şunu öğretir: iyi bir hikâye gibi, iyi bir yemek de zamana ihtiyaç duyar.
Sıcak su: Modern dünyanın telaşlı ritmi
Sıcak su yöntemi, çağımızın hızla tükenen sabrını simgeler. Tıpkı sosyal medya çağının “hızlı içerikleri” gibi, sıcak suyla ıslanan fasulye de hemen kabarmak ister. Bu, modern insanın pişmeden yaşama arzusudur. Zaman, artık uzun bir roman gibi değil, kısa bir hikâye gibi yaşanır.
Orhan Pamuk’un romanlarında geçen İstanbul sabırla anlatılır; sayfalar boyunca yavaşça kabarır, tıpkı soğuk suyun fasulyeye dokunuşu gibi. Fakat yeni çağın “anlık doyum” kültüründe sıcak su, zamanı kısaltır ama anlamı da daraltır. Yani sıcak su, kolaylık vaat eder; fakat soğuk su, hikâye derinliği kazandırır.
Mutfak ve edebiyatın kesişimi: Bir tencerenin içindeki metaforlar
Kuru fasulye bir yemek olmaktan öte, bir toplumsal hafıza öğesidir. Edebiyat, tencereden yükselen buharın içinde bile anlam bulur. Yaşar Kemal’in Çukurova’sında pişen yoksul tencereler, dayanışmanın sembolüdür; Nazım Hikmet’in dizelerinde “bir tencere kaynar / umudun buharıdır” ifadesi, yemekle hayat arasındaki bağı kurar.
Dolayısıyla “kuru fasulye sıcak suyla mı, soğuk suyla mı ıslanır?” sorusu sadece mutfakla değil, yaşamın pişme biçimiyle ilgilidir. Her su sıcaklığı, bir ruh hâlinin karşılığıdır; her tencere, bir karakterin iç yolculuğudur.
Sonuç: Cevap değil, süreç önemlidir
Sonunda anlaşılır ki kuru fasulye için ne sıcak su ne de soğuk su mutlak doğrudur. Asıl mesele, suyun içine bırakılan fasulyenin nasıl dönüştüğüdür. Bu, bir karakterin yaşadığı içsel kırılma kadar derindir. Her tencere, bir hikâye anlatır; her ıslatma, bir yeniden doğuştur.
Belki de asıl soru şudur: “Biz hangi suyun insanıyız?” Sabırla kabaran mı, hemen yumuşayan mı? Cevap mutfakta değil, içimizdedir. Çünkü tıpkı edebiyat gibi, mutfak da bizi pişirir.
Okura çağrı
Sevgili okur, senin için kuru fasulye hangi suyla ıslanır? Bu sorunun sende uyandırdığı imgeleri, karakterleri, romanları düşün. Belki bir kahramanın sabrında, belki bir annenin mutfağında saklıdır cevabın. Yorumlarda kendi edebi çağrışımlarını paylaş; çünkü her fasulye, her insan gibi, farklı bir hikâyeyle kabarır.